21 Aralık 2011 Çarşamba

Türk Sinemasında Arabesk


1960' lı yıllarda bir müzik türü olarak karşımıza çıkan arabesk, kısa zamanda gelişmiş ve türk sinemasına sıçrayarak çok sayıda filme konu olmuştur.

Arabesk'in Türkçe karşılığı "Arap tarzında yapılmış süsleme veya bezeme" olarak geçmektedir. Bu kullanım biçimi Fransızca’daki ‘arabesque’ teriminin dilimize girmesiyle yaygınlaşmıştır. Batıda özgün bir sanat biçimi olan arabesk bizim toplumumuzda bütünlükten uzak, bir yığma ve karmaşıklık olarak adlandırılmıştır.

ŞARKILI FİLMLERLE İLK TANIŞMA

1940’lı yıllarda Türk sineması şarkılı filmlerle tanışmıştı. Bu yıllarda Mısır filmleri Türk sinemasında yoğun ilgi görüyordu. Bu filmlerin müziği bazen Türkçe sözlerle aynen alınarak, bazen de esinlenme yoluyla yeni besteler yapılarak piyasaya sunuluyordu. Daha sonra bu filmlerin etkisinde yeni Türk filmleri yapılmaya başlandı. Baş rollerinde Münir Nureddin Selçuk, Müzeyyan Senar, Zeki Müren gibi isimlerin oynadığı şarkılı filmler furyası yaşandı.

1950'lerde devletin yanlış ekonomik politikaları, sanayileşme ile birlikte geleneksel üretim yapılarının bozulması, ekilebilir toprak alanlarının miras yolu ile küçülmesi, ulaşım olanaklarının artması, kentlerin çekiciliği gibi nedenlerle köyden kente hızlı bir göç yaşandı. Bu göçle beraber kalacak yeri olmayan insanlar büyük kentin yakınlarındaki hazine arazilerine gecekondular yapmaya başladılar.



ARABESKİN ORTAYA ÇIKIŞI

1960’lı yıllarda ‘Arabesk’ adının dilimize girmesi besteci Suat Sayın'a dayanır. Suat Sayın bu yıllarda, ‘Sevmek Günah mı?’ adlı şarkıyı yapar. Kısa bir süre sonra bu bestenin Mısırlı Abdülvahap'ın şarkısından alıntı olduğu ortaya çıkınca Arap Müziği, Arabesk kavramları tartışılmaya başlanır. Yine bu yıllarda Orhan Gencebay'ın çıkardığı bir plak, gecekondu insanları üzerinde büyük etki yapar. Onların duygularına seslenmiş, içinde bulundukları açmazları, dertleri dile getirmiştir. ‘Başa gelen çekilirmiş’ adlı bu plağın başarısı üzerine aynı türde ‘Bir teselli ver’ ; ‘Sevenler mesut olmaz’ plakları ile Gencebayı yığınların sevgilisi haline getirir.

1970'lere gelindiğinde ‘Arabesk’, kentlerin marjinalinde ve taşrada yaşayan alt gelir gruplarının beğenilerine yanıt verip onların yaşam tarzını belirleyen bir kültür olur. Arabesk müziklerin başarısı bu konuya sinemanın da el atmasına neden olur. Bu arada ayağında kundurası ile piyasaya giren İbrahim tatlıses, umudun simgesi olarak bu kitlenin tutunduğu bir diğer sanatçı olur. Daha sonra onları Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Neşe karaböcek gibi sanatçılar izler. Arabesk filmlerin ortaya çıkmasında, sinemamızdaki krizin de etkisi büyüktür. Sinemamıza egemen olan işletmeci zihniyet, bu tür filmlerin yapılmasına ön ayak olmuştur. Artan film sayısına yanıt veremeyen konu-oyuncu sıkıntısıda bu tarz filmlerin yapılmasını gerekli kılmıştır. Birbirine benzeyen konu-oyuncuların yarattığı tekdüzelik seyirciyi salonlardan uzaklaştırmıştır. Önceki türlerin devamı niteliğinde de olsa arabesk konular seyirci için değişik bir görünüm ortaya koyarak yitirilen seyirciyi tekrar salonlara çekmeyi başarmıştır.

BOL ACILI FİLMLER DÖNEMİ

1980'de 12 Eylül darbesi ile sinemada yaygın olan seks filmleri furyası bıçak gibi kesilir ve Türk sineması yeni bir arayışa girer. Videonun ortaya çıkması, filmlerin daha az maliyetle çekilir hale gelmesi, iç ve dış göçün hızlı artması ile bu kesime hitap edecek filmlerin yapılma isteği arabesk filmleri yeniden bir kurtarıcı haline getirir. Nitekim 1980’de çekilen 68 filmden 27’si, 1981'de çekilen 71 filmden 33'ü arabesk filmlerdir. İkinci arabesk dönemi yeni şarkıcılarında biranda piyasaya dolmasına sebep olur. Küçük Emrah, Küçük Ceylan, Gökhan güney, Ercan Turgut, Bergen gibi sanatçılar peş peşe filmler çevirmeye başlar.

1990'lı yıllara gelindiğinde ise ‘Arabesk’ türü , sinemamızda etkinliğini yitirir. Ancak bu seferde ‘Arabesk’ film furyası sinemadan beyaz cama transfer olarak tek albümle şöhrete kavuşan arabesk şarkıcı/oyuncuların başrollerini oynadığı televizyon dizileri ile yoluna devam eder.



ARABESKİN KENDİNE HAS ÖZELLİKLERİ

‘Arabesk’ filmler sinemamızdaki diğer türlere benzeseler de kendilerine özgü birtakım farklılıklar içerirler. Acı, hüzün, kara sevda, çile, hor görülme, dışlanma, kahrolma, yoksulluk, kötü yazgı, yakınma, umutsuzluk, kadercilik, karamsarlık vb. motifler en uç noktalarda bir arada kullanılır. Mutluluk ve sevinç saman alevinden ibarettir. O da acının ve çilenin dozunu arttırmak içindir. Sevgi genellikle gerçekleşmesi olanaksız bir çizgidedir. Yoksul - zengin çelişkisi bu olanaksızlığı yaratan en önemli etkendir. Gerçekleşmesi olanaksız sevginin önerdiği çözüm yolu da hayli ilginçtir. Kısa sürede şan, şöhret ve servete kavuşmak.

ÖNEMLİ ARABESK FİLMLER

Ayağında Kundura (İbrahim Tatlıses 1978)
Batan Güneş (Ferdi Tayfur 1978)
Yadeller (Ferdi Tayfur 1979)
Aşki Ben mi Yarattim (Orhan Gencebay 1979)
Yuvasız Kuşlar (Ferdi Tayfur 1979)
Ayrılık Kolay Değil (İbrahim Tatlıses 1980)
Yarabbim (Orhan Gencebay 1980)
Ben de Özledim (Ferdi Tayfur 1981)
Feryada Gücüm Yok (Orhan Gencebay 1981)
İtirazım Var (Müslüm Gürses 1981)
Leyla ile Mecnun (Orhan Gencebay 1982)


Erhan IŞIK
blog.milliyet.com.tr

2 yorum:

  1. Arabesk filmler eleştirilsede, sinemamızın bir dönemine damgasını vurmuştur. Bügün üzerine; araştırmalar düzenleniyor Bu araştırmalar ve incelemeler derinleştirildiğinde sinemamıza büyük fayda sağlayacağını düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  2. aynen haklısın.o kadar eleştirilmesine rağmen şuan tv de bir yeşilçam filmi çıksa çoğu programdan daha çok izlenmekte.

    YanıtlaSil