Sinema ve sinemanın kamera arkası işlerine merak salmış insanların hayalidir yönetmen olmak. Ama bu kişilerin çoğu yönetmen olma fırsatı yakalayamaz ve kafasının içinden hiç çıkmıyarak son nefesine kadar onunla kalır. Genel mazeretler aynıdır. Kaliteli bir kamera yok. Senaryo yok. Para yok. Torpil yok. Torpille yönetmen olanların halini gördük. Senaryo yok diyenlerin halini de gördük.
Burda bize şizofrenik ve bazı tanıdıklarınızın önünü kesebileceği zor ama masalsı bir yol bekliyor. Düşünsenize babanıza veya arkadaşlarınıza ben yönetmen olacağım dediğinizi. Çoğu pek inanmaz ve sizin yüzünüze yalan söylemek zorunda kalır. İlk iş bu fikrinizle alay eden ve küçümseyenlerden uzak durmak ve sizinle aynı duyguyu paylaşan insanlarla birlikte bir şeyler üretmeye karar vermek. Çoğu şey için para buluruz ama bu konuda nedense hiç para bulamayız. Bu bizim bu işi gerçekten isteyip istemediğimize bağlıdır. Eğer bu yazıyı okuyorsanız bu istek sizde var emin olun.
En önemli konulardan biriside yönetmen olmak için bir eğitim almaya ekmek, su ve hava kadar gerekli olmadığıdır. Bunu sakın unutmayın. Sizi rahatlatmak için bir kaç örnek vereyim isterseniz.
James Cameron, bu ismi duyduğunuzda aklınıza hemen Terminator ve Titanik filmlerinden birisi gelmesi lazım yoksa oturup biraz düşünmeniz gerekebilir. Kendisi bir çok yerde okuduğuma göre fizik eğitimini yarıda bırakıp çocukluğundan beri aklında olan mesleğe aç kalma pahasına adım atmıştır. Hatta The Terminator'ü çekerken araba kovalamaca sahnesinde çekim için izin almadıkları nedeniyle uyarmaya gelen polise " Arkadaşın bitirme ödevini çekiyoruz yoksa sınıfta kalacak" diyerek kandırdığı sonrasında çekim bittiğinde polisin " Arkadaşınız çok yetenekli" demesine kadar vardıracak zeka ve isteği vardı.
Eğer iyi ve arkanızdan bir hayran kitlesi oluşturmak istiyorsanız senaryo da yazmanız gerekiyor. Üstelik bu yazılmış olması için değil sizin eseriniz olması lazım...
Başarılı yönetmenlere baktığımızda sinemada kendilerine bir tür seçiyorlar veya doğal olarak o türe yöneliyorlar. James Cameron bilim kurgu, Tim Burton korku-masalsı, Christopher Nolan kara film, David Lynch gizem-gerilim gibi... Her yönetmenin kendileri ile aynı duyguyu paylaşan bir izleyici kitlesi var ve bir çok filmlerinde daha fazla izleyicilere ulaşmışlardır. Çoğu türk yönetmenin kendi stilinin olmaması ve önlerine gelen çoğu teklifi para için kabul ettikleri izlenimi veriyor bana. sizce de öyle değil mi? Kendi stillerini oluşturduğunu düşünebileceğimiz yönetmenlerimizde var tabi ki Nuri Bilge Ceylan, Fatih Akın ve Çağan Irmak... Ama bu üç yönetmenin de çalıştıkları konuların birbirlerine benzemesi sinemamızda pekte farklılık oluşturmuyor. Demek istediğim daha üsteki yönetmenler gibi tam anlamıyla birbirlerinden ayrılmıyorlar.
Elinize kamerayı alın ve çekmeye başlayın. Teorik bilgilerle kafanızı fazla doldurmayın ve kendi tekniklerinizi keşfedin. Ve en önemlisi hissettiğiniz bir konuda çalışın. His çok önemlidir bunu her işinizde kullanın. Filminizde deliren bir adam mı var? Delilerin araştırın, onlarla konuşun veya kendinizi onların yerine koyun va bir gün geçerin anlarla hayal dünyanızda ve bir şeyler hissetmeye başladığınızda kağıt, kalemi elinize almaya hazırsınız demektir.
Genç sinemacılar için motive edici bir yazı sinema üzerine uğraş veren genç arkadaşların bu tür yazıları okumasını tavsiye ederim sinemayla uğraşan genç arkadaşların her ne kadar teorik ve pratik eğtim alsalarda psikolojik destek sağlayacak bu tür yazılara ve konuşmalara ihtiyacı olduğunu düşünüyorum...
YanıtlaSil